Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Hacı Mehmet Fehmi Eren'in Biyografisi
Hacı Mehmet Fehmi Eren Duderî
Şeyh Ömer Duderî’nin torunu, Duderya Nakşibendi Tarikatı Medresesi şeyhi Kulp müftüsü Şeyh Muhammed Emin Eren’in küçük oğludur. Mehmet Fehmi Eren Kulp ilçesi nüfus kayıtlarına göre Rumi 1335 Miladi 1919 doğumludur. Mehmet Fehmi, Şeyh Muhammed’in 9 çocuğundan en küçüğüdür. Ağabeyleri ve ablaları yaş sırasına göre aşağıda yazıldığı gibidir.
1) Rukiyate 1893
2) Celaleddin 1903
3) Abdulhalık 1906
4) Latife 1900
5) Pirozhan 1904
6) Nurettin 1912
7) Bahaettin 1915
8) Ubeydullah 1917
9) M. Fehmi 1919
Şeyh Muhammed ve Hatuna Dürre hayatta iken çocuklarını evlendirirler. Mehmet Fehmi geniş ailenin en küçüğü olduğundan ailece sevilir. Babası onu yanından ayırmaz. Ağabeyi ve ablaları gibi belli bir yaştan sonra medrese eğitiminde en iyi seyda ve mellelerden ders alarak eğitime devam ederler. Şeyh Muhammed aynı zamanda Kulp ilçesi müftülük görevini de yapmaktadır. Oğlu Mehmet Fehmi’yi Kulp İlkokuluna kaydeder. Böylece medrese eğitimi yanında resmi okula da devam eder. Kulp’ta aile dostları Rıfat Beylerde kalır. Hafta sonları babasıyla Duderya köyüne gelir.
3. sınıfa kadar Osmanlı alfabesi ile eğitim görür, Harf İnkılabı nedeniyle 4. sınıftan itibaren Türkçe alfabeyle eğitime devam eder. Bu nedenle medrese eğitiminde Kürtçe, Arapça, Farsça ilkokulda Osmanlıca alfabeyi öğrenir. Latin harfleriyle de Türkçe eğitimi almış olur. Böylece her 3 alfabede okuyup yazmayı biliyor. İlkokuldayken Enver Atmanoğlu (Op. Dr.) ve Fotoğrafçı Sabri ile sınıf arkadaşıdır. Onda gençlik yıllarında avcılık merakı vardır. Av ile ilgili tüfek ve malzemeler mevcuttur. Köy yakınlarında ‘kozik’ denilen pusu yeri yapmıştır. Genellikle keklik avcılığı merakı vardır. Bu merakını sürgün dönüşünde de Kulpik’te devam ettirmiştir.
O, tarımla da çok ilgilenir. Duderya köyündeyken bağ dikiminde işçilerin yanına gider fideleri usulüne uygun bir şekilde açılan çukurlara koyup üzerini toprakla kapatır. Bu merakı ileride tarıma olan tutkusu ve ilgisini artırır. Yabani meyve ağaçlarını aşılar.
Mehmet Fehmi Türkçeyi biliyor, yeni alfabe yazısını okuyor bu becerilerinden dolayı Duderya tekkesine gelen memurlarla Türkçe konuşur, ilgili evrak ve belgeleri okur Türkçeye tercüme eder. Bu yönüyle babasına yardımcı olur.
Mehmet Fehmi evlenme çağına gelmiştir. Ailenin tek bekar ferdidir. Ağabeyleri, ablaları, yakınları ona uygun bir kız bulma arayışındadırlar. Bu arayışlar devam ederken Şeyh Muhammed bekar oğluna yaraşacak ona uygun kızı aklından geçirmektedir. Bu gelin adayı çok uzaklarda değil aile içinde Şeyh Muhammed külliyesindedir, adı Zühre’dir.
Zühre kimdir? Cumar (Uzunova) köyündendir. Cumar köyü Duderya köyünün güneydoğusundadır. Cumarlı Mala Mano denen nüfuzlu bir Ermeni ailenin Anuş adındaki kızıdır.
1915 Ermeni Tehciri nedeniyle Mala Mano ailesi ve yöredeki Ermeniler canlarını kurtarmak için Şeyh Muhammed bunları yakın yerlerdeki ormanlık ve mağaralarda saklar. Yapılan ihbarlar nedeniyle Duderya’ya Osmanlı müfrezesi gelir, yakaladıkları bu Ermenileri köy meydanında toplar. Şeyh Muhammed bunların kurtarılması için büyük çaba gösterir fakat kabul edilmez. Anuş’un annesi kucağındaki bu çocuğu Şeyh Muhammed’in kucağına bırakır bu sana emanettir der, gözyaşları içerisinde kafilenin içerisine dalar. Eşi, oğlu ve kayınlarıyla birlikte askeri birliklerce tehcire hazırlanır. Zühre anne ve babasını, ağabeyini, akrabalarını arar bunlar Kulp’a gidecek geri dönecekler denir. Kulp yolunu hep gözler. Saatlerce, aylarca, yıllarca, hayatı boyunca hep sorar onları arar. Aslında annesi, babası ve akrabaları amcalarıyla birlikte 1915 tehciri, soykırımı, sürgünü olarak adlandırılan oalylarda Duderya köyünden devlet gücüyle alınıp götürülmüştür ve onlardan bir daha haber alınamamıştır. İşte Zühre’nin hikayesi böyle başlar. Asıl adı Ani’dir, annesi ona Anuş der. Ani ismini babası koymuştur. Tarihte Kars’ta kurulan Ani İmparatorluğundan gelmektedir ismi. Anuş’u emin ellere teslim eden anne çocukları ve eşiyle toplanan kalabalığa karışır.
Şeyh Muhammed bu tehciri durduramayınca kafileyi götürecek güvenlik güçlerini medresede toplayıp onlara vaaz verir. Devlet size bu Ermenileri ilgili yerlere götürmeniz için görev vermiş, bunlar silahsız erkek, kadın, çocuklardan oluşan aciz insanlardır. Bu süre içerisinde bunlara eziyet, hakaret etmeyin. Darp etmeyin, öldürmeyin. Böyle hareketlerde bulunursanız dinimizce katil olursunuz, günahkar olursunuz. Bunun dışında size söylenenlere inanmayın diye sıkı sıkı tembih eder.
Bu vaaz ve nasihatler çok etkili olur. Silvan müfrezesine teslim edilinceye kadar herhangi bir hakarette bulunmazlar, onları Silvan müfrezesine teslim ederler. Silvan müfrezesinin eline geçtikten sonra bu kafile büyük hakaretlere uğrayıp öldürürler. Bu kafileden kurtulanların anlattıklarını bizzat Kulp’ta demircilik yapan Nurettin Güzel adlı Ermeni’den dinledim.
Şeyh Muhammed Emin oğlu Mehmet Fehmi’yi Zühre(Anuş) ile evlendirmeye karar verir. Düğün hazırlıkları başlar. Her şeyin mükemmel olmasını ister. Kendisi hem damat tarafını hem de kız tarafını temsil eder. Saygın aileler ve dostları, müritler, ortaklar davet edilir. 3 gün süren arbane ve bilûr eşliğinde görkemli bir düğün yapılır. Evlilere tekya binasının doğu kesiminde yapılan ev tahsis edilir. Vakit akıp giderken Mehmet Fehmi ve Zühre’nin bir oğlu olur. Şeyh Muhammed bu torununa Sırrı ismini koyar.
Mehmet Fehmi Eren eşi Zühre ve çocuklarıyla birlikte huzurlu bir ortamda yaşantısına devam etmektedir. Bütün bu huzurlu yıllar devam edip gider. İşte böyle bir ortamda beklenmedik bir sürgün kararı gelir.
1937 yılında kalabalık bir jandarma birliği Duderya’ya gelir. Birlik komutanı şeyhle özel görüşmek ister. Ona ailesiyle birlikte Aydın iline mecburi iskan ve sürgün kararını tebliğ eder. Oğlu Fehmi Türkçe okuduğu için tebligatı sesli okur. Tebliğ edilen Bakanlar Kurulu kararı aynen şöyledir (Aslından alıntı):
“Başvekalet (Başbakanlık) Karar Dairesi Müdürlüğü
Karar Sayısı 2/75/79
Diyarbakır ilinin Kulp ilçesi(kazası) müftüsü olup ayin yapmak üzere halkı Muş’un Andok dağına davet eden Nakşibendi Şeyhi ölü Ömer oğlu Mehmet Emin Eren’in kanuna aykırı olarak vuku bulan ve önlenen irtica kararına hareketinden sonra eski yerinde kalması mahsurlu görüldüğünden ilişik listede yazılı aile efradı ile birlikte Aydın iline nakli ve orada iskanları dahiliye vekilinin 15-10-1937 tarih ve 5418 sayılı teklifi üzerine 2848 sayılı kanunun 8. bendinin 2. bendinin Ç fıkrası hükmüne tevfikan icra vekilleri heyetince 2/11/1937 tarihinde onanmıştır.
Reis-i Cumhur
Mustafa Kemal Atatürk”
Şeyh Muhammed kendisine tebliğ edilen bu kararı imzalar. Hareket için 12 saat süre verilir. Şeyh Muhammed vakit geçirmeden çocuklarını ve yakınlarını çağırır. Kararı bildirir, sakin olmalarını bu karara uyacağını aksi bir hareketin olmamasını tembih eder. Ailelerinize hazırlık için bildirin der. Katır sırtında taşıyabilecekleri zaruri eşyalarını almalarını ister.
Ardından köydeki akrabalarını, melle ve seydalarını, kendisine sadık anlayışlı kişileri çağırır. Onlara nasihat eder. Ben ve ailemin sürgün edilmesi için hiçbir müridimin, dostumun, halkın bir harekete geçmesini istemiyorum. Hiçbir aile benim ve ailem için sıkıntı yaşamasın, Allah’ın izniyle ileride yine memleketimize döneceğiz der.
Bu haberi duyan yöre halkı, aşiretler Duderya’ya akın eder. Şeyh Muhammed hepsini ikna eder. Kendisine vekalet edecekleri tespit eder. Duderya medrese ve tekkesinin aynen devam etmesini ister.
Verilen 12 saatlik sürede yeter sayıda at, katır gibi binek hayvanları temin edilir. Her aile götürebileceği kadar zaruri ihtiyaç malzemelerini yanına alarak hazırlıklı olur. Kafile jandarma müfrezesi kontrolünde Hazro ilçesine hareket eder. Toplanan halk büyük bir kalabalıkla kafileyi takip eder.
Akşam saatlerinde Hazro ilçesine varılır. Hazro beyleri Şeyh Muhammed Duderî ailesi ve beraberinde gelen halkı misafir ederler. Geceyi Hazro’da geçirirler. Sabah devletin temin ettiği kamyonlarla kafile Diyarbakır’a gönderilir. Diyarbakır’da da büyük kalabalıklar oluşur, şeyhi Diyarbakır tren istasyonundan yolcu ederler. Diyarbakır’da sürgün kafilesi yük treni vagonlarına bindirilir, jandarma nezaretinde Aydın sürgün yolculuğu başlar. Bu yolculukta büyük bir şaşkınlık, tedirginlik, kuşku vardır.
Aydın iline sürgün edilen Şeyh Muhammed Duderî ve ailesinin tüm fertleri sıkıntılı, yorucu, uzun süren yolculuktan sonra Aydın ili tren garına varırlar.
Onları karşılayan güvenlik görevlileri aile reislerine tahsis edilen savaş yıllarında Rumların boşalttığı bakımsızlıktan harap olmuş evlere getirilirler.
Şeyh Muhammed ailesi kendi kıt imkanlarıyla bu evleri tamir edip yerleşecek hale getirirler.
Hiç bilmedikleri tanımadıkları, kültürü ve yaşam tarzı apayrı gurbet ellerinde hayatlarını devam ettireceklerdir.
Aile bireyleri dışında Aydın’a gelen 2 kişi bulunmaktadır. Bunlara şeyhin ısrarı üzerine izin verilmiştir. Biri Şirnas köyünden Enver Öztürk diğer Kuyê köyünden Duderya Medresesinde fakıh olan Hüseyin Çelik’tir.
Fehmi Eren ağabeyleri, babasıyla her gün karakola gidip imza vermek zorundadırlar. Burada onlara isyancı muamelesi yapılır, karakolda saatlerce bekletilir. Gazetelerden Kürt isyan haberleri okutulup b bu konularda da taciz edilirler.
Çocuklar sokağa çıktığında mahalleliler çocuklara kuyruklu Kürtler, hain Kürtler diye saldırıp, dövüp taciz ederler.
Artık zor bir hayat tarzı onları beklemektedir. Sosyal zorlukların yanında ekonomik sıkıntılar da başlar. Kalabalık aile bireylerinin yaşamları zorlaşır. Bu zorluklara direnmeye çalışırlar.
Fehmi Eren aile geçimini sağlamak için bir ara Sıtma Savaş Kurulunda geçici işçi olarak çalışır. İskan kanunu gereği kendisine tahsis edilen Aydın’ın Söke beldesindeki bakımsızlıktan tahrip olmuş incir, zeytin bahçelerini tarıma elverişli hale getirmek için tüm imkanlarını harcar.
Söke’de bu arazi üzerinde bir bahçe evi yapar. Yaz aylarında ailece oraya taşınır. Burada ürettikleri sebze ve meyvelerden faydalanılır. Aile fertleri zeytin, incir toplama ve muhafaza etme gibi işlerde çalışırlar. Böylece aileye ekonomik bakımdan bir katkı sağlanır. Sonbaharda okullar açılınca tekrar Aydın’a dönerler.
Fehmi Eren memleketteyken avcılık merakının yanında babasına ait bağ ve bahçe gibi tarım işlerine de ilgi gösteriyordu.
Aydın’da kendisine tahsis edilen arazide bu çalışmaları yapmaya devam etti. Arazilerini ıslah edip ürün verir hale getirdi.
Fehmi Eren Aydın Söke’de artık kendisini tarıma ve üretime adamıştı. Yeni fidanlar dikti, arazilerini düzenledi. Ürettiği incir, zeytin, üzümleri kooperatif üyesi olarak sattı. Bugünkü TARİŞ kooperatifine üye oldu. Arazisinde sondaj yaptırarak sulu tarıma geçti. Makinalı tarıma geçmek için traktör alma sırasına kaydoldu. Böylece 11 kişiden oluşan 6’sı değişik kademelerde okula giden kalabalık ailenin ekonomik zorlukları aşmasını başardı.
Fehmi Eren’in Söke beldesindeki tarım çalışmalarından bahsederken ben de hatırladığım bir anımı anlatmak isterim: Söke’deki bahçe evinin kenarında bulunan asma ağaçları üzerinde sallanırken salıncaktan düştüm, Sırrı ağabeyim Aydın’a doktora getirdi, kolumu alçıya aldılar. Bu nedenle ben solak oldum.
Fehmi Eren artık Söke’de saygın bir çiftçidir. Çocukları da kendisine yardımcı olmaktadır. Diğer ağabeyleri ve aileler ise her an Duderya köyüne geri dönecekler hayalindedirler. Buraya kalıcı gözle bakmamaktadırlar. Bu nedenle iskan edilecek arazilerine gerekli özeni vermezler.
Oysaki TBMM uzun araştırmalar sonucu Şark Islahat Planı aslında 1934 yılından itibaren uygulanmıştır. Bu amaçla seri sürgün kararnameleri çıkarılmıştır. Bu Kürt ıslahat kanunlarının bazıları Resmi Gazete’de bile yayınlanmamıştır. 1937 yılındaki sürgün kanunu ile asimilasyonu gerçekleştirmek amacındadırlar. Tüm Kürt nüfuzlu, aydın, feodal, inançlı insanları ve ailelerini batı illerine sürgün ederek onları en az 10 yıl orada mecburi sürgüne tabi tutmak tümünü asimile etmek amacındadırlar. Öndersiz kalan halkın üzerinde yoğun bir baskı ve korku yaratmak amaçlanmaktadır.
1947 yılında çok partili hayata geçişe hazırlanılıyordu. Bu nedenle TBMM’nin çıkardığı kanunla sürgünde 10 yılını dolduran aileler isterlerse memleketlerine dönebilirler. Bu kanun kapsamında Aydın’a sürgün edilen Şeyh Muhammed Duderî ailesi de memlekete dönüş için ilgili devlet kuruluşlarına müracaat ederler.
1937-1947 sürgün yılları süresinde Aydın’da iki cenazesi vardır. Biri Şeyh Fehmi’nin oğlu Diyadin 1942 yılında, diğeri de Şeyh Muhammed Duderî vatan hasretiyle Aydın’da vefat eder. Aydın şehir mezarlığına defnedilirler.
Şeyh Muhammed Duderî hayattayken karısı ve çocuklarına vasiyet eder. Ola ki bir gün memlekete, Duderya’ya gitmemiz yönünde af çıkar da serbest kalırsanız bu diyarda durmayın, memleketinize gidin. Benim ve torunumun naaşını da beraberinizde götürün der.
1947 yılında memlekete dönüş kararı verilince bu iki naaş mezardan çıkarılarak memlekete götürülür.
Bu aileden yalnız Fehmi Eren ve ailesi Aydın’da kalır.
Fehmi Eren memlekete dönmeme kararına yukarıda belirttiğimiz tarım arazilerine yaptığı yatırım, çocuklarının eğitimi ayrıca acil olarak memlekete giden kardeşlerinin kalan işlerini takip etmesi sebeptir.
Fehmi Eren eşi ve çocuklarıyla Aydın’da yalnız kalırlar. Büyük bir yalnızlık hissedip bunun acısını çekerler. Fakat Aydın’da büyük emekler verdiği tarım ve arazilerini terk etmek istemez.
Annesi Dürre onu ısrarla gelmesi için uyarır. Hatta ‘sana sütümü helal etmem’ diye tehdit eder. Bu sebepler nedeniyle Fehmi Eren de memlekete dönme kararı alır.
Aydın ili tren garından başlayan uzun tren yolculuğundan sonra Diyarbakır’a vardılar. Diyarbakır’da ikamet eden ağabeyi Şeyh Celaleddin onu karşıladı, evinde misafir etti. Ev eşyaları kiraladığı yük vagonlarıyla birkaç gün sonra geldi. Kulp’tan gelen kamyonlarla ev eşyası ve aile bireyleri Kulp’a hareket etti. Hazro üzerinden Kulp’a gelindi. Kulp ilçesinde ikamet eden ağabeyi Şeyh Nurettin onu misafir eder. Ev eşyalarını da evin alt katına yerleştirir. Köyden gönderilen atlarla başlayan yolculukla Duderya köyüne varılır.
Annesi Dürre Şeyh Muhammed Tekya evinde ikamet etmektedir. Oğlu ve ailesini bu malikaneye yerleştirir. Kısa bir süre sonra onlarla beraber Hasamdin yaylasındaki yazlığa gider.
Şeyh Muhammed’in kendi payına düşen Kulpik mezrasında bir çiftlik evi inşa etmek için çalışır. Yöredeki duvar ustaları ve marangozlarla anlaşır. Kulpik’te ihtiyaca yetecek bir binanın yapılması için karar verilir. Kısa sürede inşaat başlar, binanın sonbahara yetiştirilmesi için acele edilir.
Kulpik’teki çiftlik evi planlandığı yoğun bir çalışma ile sonbaharda bitirilir. Hasamdin yaylasından dönen aile fertleri Kulpik’teki binaya yerleşir. Kulp’ta bulunan Aydın’dan getirilen ev eşyaları Kulpik’teki eve yerleştirilir. Böylece tüm aile fertleri bir arada Kulpik’teki çiftlik evinde mutlu bir şekilde bulunurlar.
Aydın gibi bir şehirden doğudaki bir çiftlik evine yerleşen aile bireyleri bu ortamı dikkatle inceler, bu mezrada şaşkınlıklarını gizleyemezler. Bu ortamı incelerler, yaşıtlarından Kürtçe öğrenmeye çalışırlar. İlk yıllarda Aydın’daki aile ortamı aynen devam eder. Yemek zamanında hep birlikte yer sofrasında otururlar. Bu ortamda gördükleri şeyleri merakla anlatırlar.
Bu aile birliği uzun sürmez. Eylül ayı geldiğinde okullar açıldığında bir telaş başlar. Fehmi Eren çocuklarını eğitimini aksatmamak için çaba gösterir. Ortaokulda okuyan Sırrı ve İhsan kardeşleri Silvan orta okuluna gönderir. Yıldız ve Özbek’i de Kulp’ta ağabeyi Nurettin’in evine bırakır.
Fehmi Eren tüm olanlara rağmen kendini tarıma ve arazisinin bakımına adamıştı. Şeyhhamza’dan Ahmet, Deştik’ten Yasin, Zeynê ev işlerine yardım ediyordu. Bu yardımcılarla Kulpik’te bağ, bahçe ve tarla yaptı. Fehmi Eren bir yandan da Kulpik’te Çay Mezrasındaki atıl kalmış arazilerini tarıma elverişli hale getirmeye çalışıyordu. Fehmi Eren Kulpik mezrasında 4 yıl kaldı ama 10 yılı bu süreye sığdırdı diyebiliriz. Fehmi Eren çocuklarından Taki ve Semiha’nın okul çağına geldiğini görünce Kulp ilçe merkezine yerleşme kararı alır. 1954’te Kulp ilçe merkezinde bir arsa ve bahçe aldı. Aynı yıl bu arsa üzerinde iki katlı yeni bir ev ve cadde üzerinde 4 dükkan yaptırdı.
1955 yılı Eylül ayında Kulpik mezrasından Kulp ilçe merkezine taşındı. İlk yaptığı iş beni Kulp Merkez İlkokuluna kayıt için Aydın ağabeyi görevlendirmek idi ve böylece beni okula kaydettiler.
Kulp ilçe merkezine taşındığı günde eşyalar daha içeriye alınma sırasındayken Duderya’da ikamet eden annesi Hatuna Dürre’nin vefat haberi geldi. Ağabeyi Şeyh Nurettin ve eşi Zühre ile Duderya’ya gitmek zorunda kaldı. Kulp ilçesindeki evin arka cephesi ana cadde üzerindeydi. Burada 4 dükkan yapılmıştı. Fehmi Eren bu dükkanların birinde manifatura kumaş dükkanı açtı ikinci dükkanı da birleştirip market-bakkaliye haline getirdi.
1956 yılında Hamzalı ilkokulu yapım ihalesini aldı. Zamanında tamalayarak teslim etti.
Kulp Diyarbakır arasında yolcu taşımacılığı için 20 kişilik sıfır kilometre dolmuş satın aldı. Oğlu Aydın daha sonra Diyarbakır Bismil arasında yolcu taşımacılığı yaptı. Oğlu Aydın PTT’de memur olunca bu dolmuş satıldı.
Fehmi Eren’in asıl merakı tarımdır. Kulpik’te başlattığı tarla ve ürün ıslahına devam eder. Kulp çayı vadisindeki sulu araziler için daha iyi gelir getiren ürün araştırması yaptı. Kulp çayı vadisinde bulunan arazisinde kerpiçten çiftlik evi yaptı. İlkbahardan itibaren bu eve taşınır, kendi ihtiyacına yetecek kadar 10 inek alır, bir kısrak da alarak ulaşım işini halleder. Üç dönümlük yere bahçe yapar. Burada çok çeşit sebze ve meyve üretilir. Bu arazilere tütün ekmeyi ister. Oğlu Sırrı Bismil’de maliyede memurdur. O da babasına tarımda destek vermek için istifa edip köye geri gelir. Bu sulu verimli tarlalara kum darı yerine tütün ekimi yapmak ister.
Silvan’da tütün ekiminden iyi anlayan Ömer adında biriyle anlaşır babasına ait tüm sulu tarlalarda tütün ekimi yapar.
O yöredeki köylüler hiç tütün ekmedikleri için bu ekilen tütünlerin çoğu verimsiz oldu. Bunun üzerine tarlalar tekrar sürülerek kum darı (garis) ekimi yapıldı.
Fehmi Eren seyrek de olsa bir tarladaki yeşeren tütün fidelerini sökmedi, bakım yaptı, boş kalan yerlere de fasülye tohumu ekti. Bu tarladaki seyrek tütünler boy verdi, kaliteli tütün fideleri oldu. Bunun üzerine bir sonraki yıl diğer tarlalara da ortaklarla tütün ekti. Silvan Tekel alım yerine götürerek sattı. Çiftçiler bu gelirden memnun kaldı, iyi bir gelir elde ettiler, toplu para aldılar.
Bundan böyle Fehmi Eren’in tarlaları ve komşu tarlalarda tütün üretimi arttı. Tütün üretimi artınca ilgililere müracaat ederek tütün alım yerinin Kulp’a getirilmesi istendi ve bunda başarılı olundu. Böylece köylüler ekonomik bakımdan büyük gelir elde ettiler.
Motorlu su pompaları ile su çıkararak diğer tarlalar da tütüne çevrildi.
Fehmi Eren yörede yüksek gelir sağlayan tütün ekiminde yörede öncülük yaptı. Bunu başardı. Ortaklarını sebze bahçeleri yapmaya teşvik etti. O, çalışanları ve üretenleri severdi. Çalışan çiftçilerin hep yanında onlarla birlikte olurdu. Sohbetler hep daha iyi ürün elde etmek, daha kazançlı ürünlere ulaşmaktı. Bu konuda çalışanları teşvik ederdi. Çiftçiler ve çalışanlarla bu yakınlıktan dolayı çiftçilerin, çalışanların ve köylülerin şeyhi ünvanı verildi. Onu kendilerinden biri gibi görüyor, merak ettiklerini ona soruyor, bilgisinden yararlanıyorlardı.
Fehmi Eren 1963 yılında Hac farizasını yerine getirmek amacıyla otobüsle hacca gitti. Hac dönüşünde Kulp ilçesindeki ahali hac dönüşündeki iki otobüsü merasimle karşıladı. Bu hac kafilesinde Mehmet Emin Bozarslan da bulunuyordu. İnen hacıların avuç içleri öpülüyor ve tokalaşılıyordu. Daha sonra hoş geldin için eve gelinir onlara zemzem suyu, hurma ikram edilir, takke tespih gibi hediyelikler hediye edilirdi. Bundan böyle Hacı Şeyh Fehmi ünvanını aldı. O, ömrü boyunca dürüstlük, hak, hukuk, dostluk ve barıştan yana olmuş tarafsız bir kişiliğe sahiptir. Yöremizde meydana gelen ölümlü olaylar dahil, kavgalar, kız kaçırma, hakaret, arazi sınır anlaşmazlıklarında uzlaştırıcı olarak barış ve sulh heyetlerine davet ediliyordu.
Ağabeyi Şeyh NurettiN, Şeyh Bahaettin ve Kulp müftüsü Hacı İbrahim Buluttekin ve bazı ileri gelenlerle barış ekibine katılırdı.
Arapça, Farsça, Osmanlıca ve Türkçe yazıları biliyor, bu dilleri konuşuyordu. Hacı Mehmet Fehmi Eren dini vecibelerini hiç aksatmadan ifa ederdi. Mümkün oldukça namaz vakitlerinde camide cemaatle namaz kılmayı tercih ederdi. Evde bile aileden namaz kılanlarl beraber cemaatle namaz kılınırdı.
Fehmi Eren 1967 yılında Kulp’a ilk traktörü getiren kişidir. 135 Massley Ferguson traktörü ile tarlalarını ve komşu tarlaları sürme imkanı buldu. Bu traktörle Bismil ilçesinde tarlalar icare edip buğday ekimine başladı. 1973 yılında sıfır kilometre Ford kamyon satın aldı, oğlu Özbek Eren bu kamyonla şehirlerarası nakliyeciliğe başladı. 1978 yılına kadar nakliyecilik devam etti. Daha sonra yine traktör alındı, Kulp’taki tarlalar bu traktörle sürüldü.
Fehmi Eren 1973 yılı mahalli seçimlerinde CHP’den Kulp il encümenliği için seçimlerde aday olup en çok oyu alarak rakiplerini geride bıraktı. 5 yıl boyunca bu görevi ifa etti.
Fehmi Eren bu ilişkilerinde hiçbir zaman şeyhlik ünvanını kullanmadı. Ortakları ve yöredeki çiftçilerle birlikte yörede çift sürüp tohum ekerken, fide dikerken, çapalarken, ekim biçerken, hasat yapılırken hep yanlarındaydı. Dinlenmede veya söğüt ağacı gölgesinde kesekler üzerinde oturup çalışanlarla birlikte yemek yerdi. Sohbetlerinde konu hep yenilikler ve tarımdı. Bu molalarda çitfçilerin sorularına yanıt verir, çözüm üretirdi.
Fehmi Eren çalışanların alın terlerine ve emeklerine saygılıydı. Hep onların yanındaydı. O, Kulpik’teki meşe ormanlıklarını da değerlendiriyor ortaklarıyla beraber hayvan ticareti yapıyordu. Elde edilen kar masraflar çıktıktan sonra bölüşülüyordu. Fehmi Eren’in sürgün öncesinde gençliğinden beri avcılık hobisi vardı. O aynı zamanda iyi ve meraklı bir avcıdır. Aydın’dan dönüş kararı alınca İzmir fuarına giderek kardeşlerine radyo, oğluna bisiklet ve bazı hediyeler alır kendisine de İngiliz yapımı 12 kalibrelik kaliteli İngiliz marka av silahı alır. Kulpik’te derin bir kanyondaki pusu yerinde keklik avı yapardı.
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Ömer TURGUT
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Tıp Fakültesi Öğrencisi Zana ERDOĞAN
|
|
Uzm. Dr. Funda KEÇELİ
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Uzm. Dr. Funda KEÇELİ
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Mehmet YÜCE
|
|
Eğitimci Nejdet ÖZGÜLER
|
|
Eğitimci Nejdet ÖZGÜLER
|
|
Yüksek Hemşire Nurten EREN GEBOLOĞLU
|
|
Araştırmacı Yazar Mazhar KARA
|
|
Araştırmacı Yazar Mazhar KARA
|
|
Sosyal Hizmet Uzmanı Fatoş EREN SATICI
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Av. Leyla Naz EREN
|
|
Ramazan KAYA
|
|
İnşaat Mühendisi Eyüp COŞKUN
|
|
Araştırmacı Ömer TURGUT
|
|
Abdulhalık Seyda
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Endüstri Mühendisi Roza EREN
|
|
SSK Uzmanı Aytekin ÖZTÜRK
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Araştırmacı Tarih Öğretmeni Taki EREN
|
|
Yüksek Hemşire Nurten EREN GEBOLOĞLU
|
|